Adalar Masaj Salonu

Adalar Masaj Salonu

Adalar Masaj Salonu Bunu müşterilerine de yaymazsan sevinirim.” Irene’in ofisinde masada oturuyorlardı. Grace, iki sokak ötedeki Cloud Lake Polis Merkezi’nde Devlinle yaptığı konuşmayı bitirir bitirmez soluğu Cloud Lake Mutfak Gereçleri mağazasında almıştı. Julius, bu gerilimli görüşmeye giderken ona eşlik etme mevzusunda ısrar etmişti. Bittiğinde Grace de bitmişti ve bir dostla dertleşmeye kötü hâlde ihtiyacı vardı. Sadece şu ana kadar irene söylev çekmekten başka bir şey yapmamıştı.

Irene’in gurme mutfak eşyaları mağazasının satış bölümünü ofisten ayıran kapı kapalıydı ama arada bir de büyük bir cam vardı ve Grace mağazanın ön tarafının büyük bir kısmınü görebiliyordu. Daha öğlen bile olmamıştı fakat müşteriler Cloud Lake Mutfak Gereçleri’ne üşüşmüş, yemek kitabı koleksiyonunu gözden geçiriyor, renkli silikon spatula destelerine fanatik hayran bakıyor, pırıl pırıl parlayan tencere ve tavaları inceliyorlardı. Üzerinde mağazanın logosu basılı koyu yeşil önlüklü çalışanlamış olur fazlaca yoğun görünüyorlardı ama bu ofiste geçen özel bir konuşmayı duyamayacakları anlamına gelmiyordu, tabii Irene’in sesi daha fazla yükselmezse.

Adalar Masaj Salonu

Adalar Masaj Salonu Irene boğazını temizleyip sesini alçalttı. “Julius’u üçüncü bir kategoriye koyduğunu fark ettim.” Grace somurttu. “Ne?” “arkadaşlarının, ailenin ve Julius Arkwright’ın senin saf ve salak olduğunu düşündüklerini söyledin,” diye hatırlattı irene. “Julius’u üçüncü bir kategoriye koydun.” “Eh doğrusu, ailemden biri değil, tam olarak dostum da sayılmaz sonuçta.” “Peki ne o zaman?” “Onu iyi mi tanımlayacağımı bilmiyorum,” dedi Grace. Nefes Al “ama senin saf bulunduğunu düşündüğüne eminsin, öyle mi?” diye sordu irene bu ihtimalin doğru olup olmadığına meraklanarak. “Bunu söylemiş oldu mi sana?” Grace arkasına yaslandı. “Tam olarak bu kelimeleri söylemedi ama ne planladığınü idrak etmek pek zor olmasa gerek.

Çoğu insanoğlunun bu şekilde düşündüğü belli gibi.” “Bu doğru değil. Ailen, arkadaşların ve eminim Julius dâhil herkes senin için endişeleniyor, o denli.” “Evet, biliyorum. Ve buna cidden minnettarım, hakkaten. Ama böyle göründüğüme bakmayın, o denli da başımın çaresine bakamayacak durumda değilim.” “Bunu biliyoruz.” “tabii canım biliyorsunuzdur.” Grace kahvesinden bir yudum aldı. “Dürüst ol. Sence ben salağın tekiyim, değil mi?” İrene sanki birden daha önce hiç fark etmediği bir şeyi çözmüş benzer biçimde kıstı gözlerini.