Adalar Masaj Salonu Hizmetleri Ebru

Adalar Masaj Salonu

Adalar Masaj Salonu Bir duraklama, bir anlık bir duraksama oldu. Domuz

yavrusu hâlâ bağlarırıyor, sürüngen bitkileri hâlâ çekiştiriyor,

kemikli bir kolun ucundaki bıçak hâlâ parlıyordu. O bıçağın

domuz yavrusunun üstüne inmesinin, ne denli akıl almaz, ne

denli korkunç bir şey olacağını anlamalarına yetti bu

duraklama anı. Derken hayvan, bitkileri parçalayıp kurtuldu,

çalıların arasına kaçtı. Üç çocuk birbirlerine ve bu korkunç

şeyin olduğu yere bakakaldılar. Jack’ın yüzü bembeyazdı

çillerinin altında. Bıçağı hâlâ kaldırdığının farkına vardı,

kolunu indirdi, bıçağı kınına soktu. Sonra üçü de utana utana

güldüler, gene yürümeye başladılar.

Adalar Masaj Salonu

Jack,

“Bir yer arıyordum” dedi. “Bir an bekliyordum bıçağı

neresine saplayacağımı kestirmek için.”

Ralph, yabancı bir hırsla konuştu:

“Domuzun belirli bir yerini delmek gerek” dedi. “Domuzu

delmekten söz ederler hep.”

Jack,

“Domuzun gırtlağı kesilir, kanı aksın diye” dedi,

“yoksa etini yiyemezsin.”

“neden onu…”

Nedenini çok iyi biliyorlardı. Bıçağın canlı bir gövdeye

inmesi, yaşayan gövdeyi parçalaması korkunçtu da, ondan;

kanın akmasına dayanılamazdı da, ondan.

“Onu öldürecektim,

” dedi Jack. Önden yürüdüğü için

yüzünü göremiyorlardı. “Bıçağı saplayacak bir yer arıyordum.

Bir dahaki sefere…”

Jack, kınından çekip çıkardığı bıçağını bir ağacın gövdesine

mıhladı. Bir dahaki sefere acıma nedir bilmeyecekti. Yabansı

gözlerle çevresine bakındı. Sanki ona karşı çıkan varmış gibi,

meydan okudu dostlarına. Sonrasında, ormandan çıkıp, gün

ışığına vardılar. Uson zamanların bıraktığı ize, iskele biçimindeki

büyük kayalığa ve toplantı yerine doğru giderken, yiyecek bir

şeyler arayıp tıka basa yediler bir süre.

2

Dağdaki Ateş

Ralph, artık denizkabuğunu öttürmüyordu ve büyük kayanın

üstü çocuklarla dolmuştu. Sabahki toplantıdan değişikydı bu

toplantı. Öğle sonrası güneş semande alçalmış, kayanın

öteki yanından parlıyordu şimdi. Güneşte yanmanın acısını

çeken çoğu çocuklar, iş işten geçtikten sonrasında, kıyafetlerinisırtlarına geçirmişlerdi. Eskisi şeklinde ayrı bir grup olmaktan az

çok kurtulan koro üyeleri, pelerinlerini bir kenara atmışlardı.

Ralph, devrilen ağaç gövdelerinden birine oturdu. Güneş sol

yanından geliyordu. Koro üyelerinin çoğu sağ yanındaydı.

Solunda, yaşadıkları ülkeyi savaştan ötürü terk ettikleri sırada

birbirlerini tanımayan daha büyükçe çocuklar vardı.

Küçükler, Ralph’ın karşısında otların üstüne çömelmişlerdi.

Bir sessizlik oldu. Ralph, yer yer pembe benekli, fildişi

renkli büyük şeytanminaresini kucağına aldı ve ansızın esen

bir rüzgâr, ışık serpti kayanın üstüne. Ralph, ayağa kalkması

mı, yoksa oturması mı icap ettiğini bilemiyordu. Yan yan

soluna, yüzme havuzuna doğru baktı. Domuzcuk oralarda,

yakındaydı fakat yardım etmiyordu Ralph’a.

Ralph boğazını temizledi:

“İşte.”